12 Aralık 2014 Cuma

BEYNELMİLEL YAHUDİ : Bir kimsenin kendi ırkından olması Hıristiyanlar için fazla bir anlam ifade etmezken, komşusunun Yahudi olması bir Yahudi için her şeydir. (Sayfa 25)




Bugün mevcut olan milli düşmanlıkların çoğunun, Yahudi sermaye gücünün Amerikan sermayesiymiş gibi faaliyet göstermesine karşı duyulan öfkeden kaynaklandığına; dikkat edilsin. (Syf: 26)

Yahudi bir şeyler karıştırdığı zaman "İngilizler bunu yaptı", "Bunu Almanlar yaptı!" diyorlardı. Sanki milletler satranç tahtasındaki işaretli bölmeler gibiydi. (S: 26)


Kendilerine yabancı olan her şeyi değiştirdiklerini Yahudiler açıktan söylemektedir. Hatta Birleşik Devletler sisteminin temelinde Hıristiyanlıktan ziyade Yahudiliğin bulunduğunu ve bu ülke tarihinin, Museviliğe ait olan bu şerefi doğrulamak üzere, yeniden yazılması gerektiğini; iddia etmektedirler! (Syf: 30)


Yahudiler propagandacıdırlar. Başta gelen vazifeleri dinlerini yaymaktır. Bu vazifelerini yerine getirmediler. Kendi kitaplarına göre, ihmallerinin cezası olarak her yerde başarısızlığa uğradılar. Ve ilahi rahmetten kovuldular. (Syf: 30)


Yahudi Felsefesinde para denilince kastedilen "para yapmak" değildir. Fakat"para elde etmek"tir! Bu ikisi arasında köklü bir farklılık mevcuttur. Bu durum, Yahudilerin neden "sanayinin kaptanları" olmak yerine "bankerleri"olmayı tercih edişlerini açıklar. (Syf: 30-31)


Kolejler Yahudi fikirlerinin egemenliği altındadır. Anglo-Saksonların çocukları öz vatanlarında hücuma uğradılar! Sanatkârların ve mucitlerin çocukları barbarların felsefesine tutsak oldular! (Syf: 36)


Tarihin ve zamanımızdaki Yahudi basının incelenmesi bize şunu göstermektedir: Yahudilerin güçlü olduğu her yerde din düşmanlığı, aralıksız devam etmektedir. Ne söz ve ne de hareket olarak Yahudilere verilen zararlar, onların Hıristiyanlara vermiş oldukları ve vermeye devam ettiklerinin yanında çok küçük kalır. Hiçbir Hıristiyan kilisesi yoktur ki Yahudilerin hücumlarıyla defalarca karşılaşmış olmasın. (Syf: 51-52)


"Irk mı din mi?" tartışmasının tekrar ortaya çıkması Yahudilerin "iftira atıyorlar" demelerine neden olmuştur. Lâyık olmadıkları halde hep öğülmekten hoşlanan bu insanlar, başka bir cevapla karşılaşınca, "iftiraya uğradıklarını" ve "kendilerine zulüm yapıldığını" söylemek, onların eski alışkanlığıdır! (Syf: 59)


Yahudi asırlar öncesinden işini sağlama bağlamış. Ve aynı sağlam kazığı İslâm ülkelerine de atmıştır! Buralarda içine saklandığı bir takım kişi ve kuruluşlara ilahlık zırhı giydirmiş, onların adına ve onları kullanarak, din, kültür ve ahlak üzerine, aralıksız salvolar göndermektedir!... (Syf: 60)


Yahudi, kendinden olmayan her şeye karşıdır. Nefsine uygun hareket ettiği zamanlar o, kralcılara karşı cumhuriyetçi, cumhuriyetçilere karşı sosyalist ve sosyalistlere karşı da komünisttir! (Syf: 68-69)

Yahudilerin düşüncelerini yönlendiremeyen fakat yabancılarınkini etkilemeyi amaç edinen birkaç sözcünün dışında, yeryüzünde iktisadi ve sosyal anarşi hazırlayanların Yahudi ajansları olduğunu ve parasal desteğin de ondan geldiğini, artık kimse inkar etmeye kalkışmamaktadır. (Syf: 70)


Partilerimiz kavgalı, aydınlarımız kavgalı, siyasetçilerimiz iftira yarışında…, medyamız, insanlarımız düşman kamplara bölünmüş, bütün faziletlerin kaynağı olan dini, boğma istekleri ayyuka çıkmış… Bu kokuşmayı doğuran tohumlar eskilerde atılmış. Meyvesini veriyor. İnsanlar aldatılıyor, aktörler görünmüyor ama oyun devam ediyor!... (Syf: 79)


Son zamanlarda ortaya çıkan lüks ve israf çılgınlığının, insanların olağan içgüdülerinden kaynaklanmadığını, sistematik bir tahrikle oluşturulduğunu, reklamlarla insanların aldatıldığını, söyleyen keskin görüşlü kişilerin ara-sıra boy gösterdiği de, doğrudur. (Syf: 85)





Artık, insanların gerçekleri bilme vaktidir. Yahudilerle protokollerin ilişkisi bir yana bırakılırsa, asıl önemlisi, onun, kütlelerin anlayamadıkları bir etkileşme metoduyla, toplumları koyun sürülerine dönüştüren bir eğitim sistemioluşudur. (Syf: 86)



Muhafazakâr çevreleri bile ekonomik teorilerin, ekonomik kanunlar olduğu yanılgısına düşüren, konuyla ilgili en tanınmış ders kitaplarının, başlıca yazarları Yahudilerdir. (Syf: 91)




İnsanların yeni yeni görmeye başladığı husus, gerçekle asıl Amerikan haklarının engellendiği ve "geniş kafalı" hoşgörülülerinin de bu gelişmeye yardımcı olduğudur. (Syf: 116)

Başkalarının dinine Yahudilerin müdahalesi ve ABD hükümetinin dinle ilgili bütün görüntüleri toplum hayatından dışlama kararlılığı, ülkede yaşayan tek dini hoşgörüsüzlük örneğidir. (Syf: 116)


Yortu duaları ve Sheakspeare'in bazı piyeslerinin oynanması devlet okullarında yasaklanmış; buna karşılık Yahudi mahkemeleri aynı binalara taşınmıştır. Oyunun kuralı budur. Lâiklik, Museviliğe girişte bir hazırlık dönemidir. (Syf: 117)


Siyonizm, para konusunda –"sermayeye" karşı "faiz" harbi– liderler arasında çıkan kavgalardan ziyade kuvvetlerini nerede ve nasıl kullanacaklarıyla ilgili farklı bakışları ve Yahudi uşaklığı yapan milletlerin karşılaşmış oldukları belaları, gün ışığına çıkarmış olması bakımından, özel bir ilgi odağı olmuştur. (Syf: 136)


Filistin, dünyanın merkezi olarak kabul edilmektedir. Buraya hâkim olan, dünyayı ele geçirir! Bu topraklar üzerinde bir hak iddia etmemekle birlikte İngiltere, bölgenin suyollarını, İran ve Mısır körfezlerini kontrol etmekle Hindistan'a giden deniz yollarını açık tutmaktadır. (Syf: 142)

Topluma kendi zevklerini aşılamak ve düşüncelerini etkilemek için uzun zamandan beri kullanılan tiyatro, Yahudi programının bir parçasıdır. (Syf: 145)


Pek az şeyin ayakta kalabildiği Rusya'da, tiyatronun hala canlı kalabilmesi bir rastlantı değildir. Çünkü insanların düşüncelerini şekillendiren iki büyük silahtan biri olan tiyatro, komünist liderler tarafından desteklenmiş ve geliştirilmiştir. (Syf: 145)


Kaynağı Yahudi gruplarına ulaşan pek çok perde arkası girişimlerin hedefi, din adamlarına karşı gösterilen saygı ve hayranlığı, bütünüyle ortadan kaldırmaktır. (Syf: 157)


Din adamlarının mesleki şereflerini kötüye kullananlara karşı ilk çıkış yapanlar Katolik din adamlarıdır. Bunların sıkı direnişi karşısında Yahudi geri adım atmıştır. Ekranda papaz tipi görünmez olmuştur. (Syf: 157)


"Kendi icadımız olan, yanlış zararlı eğitim prensip ve teorileriyle, yabancıların çocuklarını yanlış yollara sevkettik, aptallaştırdık ve maneviyatlarını yok ettik!" (Dokuzuncu Protokol) (Syf: 162)


Dalgalar halinde gelerek namuslu kimselerin evlerini işgal eden ve çocuklarını, geri zekâlıların hareketlerini taklit eder halde getiren bu çirkef müziğin ortaya çıkışı, pek çok kimseyi şaşkına çevirmiştir! Süprüntülü, çamurlu, baştan çıkarıcı, notalar hep Yahudi kaynaklıdır. (Syf: 163)


Modern şehirlerin lağım kanallarından alınmış izlenimi veren notalar, okul çağındaki kız ve erkek öğrencilerin ağızlarında sakız olmuştur! (Syf: 163)


Nüfus yüzdesi itibariyle hiçbir milletin ulaşamadığı oranda Yahudi, ticaretle uğraşmaktadır. 

Diğer milletlerden farklı olarak o, ücretle çalışmaya karşı duyduğu bilinçli nefreti, isteyerek yöneldiği ticaretle dengelemektedir. (Syf: 163)


Batılı gençlerin imalat ve teknik sahalarda çalışarak yükselmelerine karşılık, Yahudi gençleri meslek hayatlarına, şirketin ticari tarafıyla ilgili olmak kaydıyla, satış elemanı ve kâtip olarak başlamayı tercih etmektedir. (Syf: 173-174)


Beşeriyet ifadesinin "Yahudi" kelimesiyle ilişkilendirilmesi, niyet edilmeyen bir başka manayı ortaya çıkarmaktadır! Yahudilere karşı anlayış gösterilmesi. Böyle olması gerekliyse, Yahudilerin de her türlü ırka karşı aynı saygıyı göstermesi, daha öncelikli bir vazife olmaz mı? (Syf: 188)


Eserimizde "Beynelmilel Yahudi" deyiminin sıkça kullanılmasının nedenleri, iki türlü yorumdan kaynaklanmaktadır:

Birincisi: Dünyanın her yerinde o, Yahudi'dir.

İkincisi: Dünyayı kontrol altına alma çalışmaları yapan kimseler anlamındadır. (Syf: 189)


Kendilerine yapılan "zulümlerin" sonucunda diğer ülkelere kaçan Yahudilerinbirlikte yaşadıkları yerlerin birer ticaret merkezi haline dönüştüğünü görmek, dikkat edilmesi gereken önemli bir olaydır. (Syf: 193)


Yahudilerin hür olduğu zamanlar İspanya, dünyanın altın merkezi durumundaydı. Bu ülke, Yahudileri sürdükten sonra borsadaki liderliğini ebediyen kaybetti. (Syf: 193)


ABD'ndeki Yahudi sorunu, genelde, bir şehir sorunudur; çünkü bütün hastalıkların kaynağını büyük şehirler oluşturmaktadır. Yahudilerin toplu halde yaşamayı tercih ettikleri yerler ise, ham madde kaynaklarının çıktığı veya yerleşmeye uygun toprakların bolca bulunduğu bölgelerden ziyade nüfusun en yoğun olduğu şehirlerdir. (Syf: 199)


Yahudi sermayesinin siyasi partilere yaklaşımı farklı değildir! O, hepsi üzerine yatırım yapar ve asla kaybetmez! Aynı şekilde Yahudi sermayesi de devamlı kazanır. Rakip tarafların yanında olmak, kazanan tarafı yanına almak ve kaybeden tarafa da; bütün zararları tazmin etme şartını dayatmak, demektir. Ver-say Sulh Konferansına, çok sayıda yahudi'nin katılmasının nedeni, böylece, anlaşılmış oluyordu! (Syf: 204)


Eğer Yahudi sorununu araştıran kimse ticaretle uğraşıyorsa, Yahudilerin alacakları ilk tedbir o şahsın mallarını "boykot etme" olacaktır. (Syf: 213)


Dünya devletlerini Şovenist fikirlere parçalamak, Yahudiliğin en çok kullandığı yöntemlerden biridir! Kendilerine gelince, Yahudiler hiçbir milletle kaynaşamazlar. Onlar, ayrı insanlardır. Hep böyle yaşamışlar ve yaşamaya da devam edeceklerdir. (Syf: 222) 


Millî İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) atası olan “Teşkilât-ı Mahsusa”nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk, ele geçirdiği Siyonistlerin Protokolleri’ni anılarında açıkladı.
Söz Teşkilât-ı Mahsusa’nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk’te:
Ben Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışırken Dünya’ya hakim olmak isteyen bu Milletlerarası Siyonist Teşkilatının elimize geçen 22 maddelik düsturları vardı ki, ne kadar manalıdır. Burada şöyle yazılıdır:


1 – Genç nesilleri mugayir-i ahlak telkinlerle bozmalı,
2 – Aile hayatını yıkmalı,
3 – Insanlara, aşağı sınıflarla tahakküm etmeli,
4 – Sanatı zayıflatmak, edebiyatı müstehcen ve şehevi bir hale sokmalı,
5 – Mukaddesata hürmeti yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vak’alar uydurmalı,
6 – Hududsuz bir lüks, başdöndürücü modalar icad etmeli, çılgınca sarfiyatı teşvik eylemeli,
7 – Kalabalıkların vakitleri, eğlenceler, oyunlarla oyalanmalı, herkes düşünmekten alıkonmalı,
8 – Müfrit nazariyelerle (kuramlarla) fikirler zehirlenmeli, gürültü ve kargaşalıklar yaratılmalı, içtimai sınıflar arasına kin ve itimatsızlık sokulmalı,
9 – Aristokratlara müthiş vergiler koyarak onları bunaltmalı, aralarına kin ve itimatsızlıklar saçmalı,
10 – Mal sahipleriyle işçilerin arasını bozmalı, grevler, sabotajlar tertib ettirmeli,
11 – Yüksek tabakanın manevi kuvvetini her çareye başvurarak kırmalı,
12 – Sanayiin ziraati ezmesine imkan vermeli, böylece köylü sınıfını ortadan kaldırmalı,
13 – Saçma nazariyeleri ortaya atarak halkı gayri kabil-i tatbik fikirlerle dolambaçlı yollara sevketmeli,
14 – Hayat pahalılığını körüklemeli, ücretleri arttırmalı,
15 – Beynelmilel mes’eleler ihdas ederek milletler arasına kin ve nefret tohumları serpmeli,
16 – Milletlerin mukadderatını tahsil ve terbiyeden mahrum kimselerin ellerine tevdi ettirmeli,
17 – Bütün hükumet şekillerini değiştirmeli, bir çok sırları ifşa etmeli,
18 – Meşru hükumet tarzlarından mutlak bir istibdada gitmeli,
19 – Siyasi, iktisadi buhranlar yaratmalı, servetleri mahvetmeli,
20 – Mali istikrarı bozmalı, iktisadi krizleri çoğaltmalı, spekülasyonlara, enflasyonlara yol açmalı, altını mahdud ellerde toplamalı, muazzam sermayeleri felce uğratmalı,
21 – Hükumetlerin ölümlerini hazırlamalı: Insaniyeti elem, ıstırab ve yoksulluk içine atmalı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın dikkatli tetkikleri neticesinde vardığımız hakikat şudur ki, 1892 denberi Dünyamız, bu zihniyetteki Yahudiler’le mücadele halindedir. Bunlar bir “Cihan Ihtilali” hazırlamaktadırlar.


KAYNAK:
Hüsamettin Ertürk’ün Hatıraları, Iki Devrin Perde Arkası, kaleme alan: Samih Nafiz Tansu, Sebil Yayınevi, Istanbul 1996, sayfa 48, 49.

"Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!" (Münafıkun 4) 

Koyunun olmadığı yerde keçiye aptıraman çelebi derler. Peki gerçekten "din alimi" yok mu ki bunlara itibar ediliyor. İtibar edilen şeytanın güzel gösterdiği "karşı din", yani bunların dini. Bu din illüzyondur. Mülkün Allah'ın olduğunu iddia ederler, fakat; Allah'ın dağıtılmasını emrettiği payını inkar ederler.. Bunlar; "Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar" (Bakara 9) 

İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır." (Bakara 204)

Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor." (Nisa 60) 

Onlar, yerin ve göğün ordularının, bitmeyen hazinelerinin, gerçek kuvvet ve yardımın Allah'a ait olduğunu hatıra getirmezler. Şeytan bu konuda onlar üzerinde aldatıcı hüküm sahibidir.


Mescid-i Dırar Günümüzdeki İzdüşümleri ve Biz

İslamın ilk yıllarında (Medine Dönemi) Rasulullah'ın karşısında yer alan ve şirk dininin bel'amlaşmış temsilcisi olan Ebu Amir'in peygamber mescidinin karşısına yaptırmış olduğu tapınak.
Gerçek hayat dininin mescidine tevhid'in merkezine karşı, aladatma dininin ve onun Allah ile aldatan bel'amlaşmış temsilcisinin inşa ettirmiş olduğu bir bina.
Allah’ın Rasulü Mekke’deki din tüccarlarından sonra, Medine’de Allah ile aldatan bir din adamı olan Ebu Amir’le karşı karşı karşıya.

Üstad Şeriati’nin deyimiyle dine karşı dinin savaşı.(1)
Ebu Amir Mekkeli bir rahip.
Devrin iki önemli küresel güçlerinden biri olan Bizans ile anlaşma halinde.

Amacı İslam davetinin yayılmasını ve gelişmesini önlemek, insanların özgürleşmesini engellemek ve Allah ile insanları aldatmaya devam etmek.
Amacı Bizans'ın altınlarından biraz olsun elde etmek.
Bizans yönetimini Medine'ye karşı kışkırtarak ülkeyi işgal ettirmek.

Saltanatını yıkan, yalanlarını ortaya çıkaran ve gerçek hayat dinini ikame eden Allah'ın Rasulü'nden böylelikle kurtulmayı hedefliyor.

Amacına ulaşamıyor Ebu Amir, şirk dininin temsilcisi, İbrahim'in duası karşısında duramıyor.
İbrahim'in varisi (a.s) bir askeri harekatla (Tebük Seferi) Ebu Amir'in ağırlandığı Bizans saraylarına çıkartma yapıyor ve Bizans işgal planından vazgeçmek zorunda kalıyor.
Özgürlük peygamberi Medine'ye döner dönmez tapınağı yıktırıyor.

Tevhid her zaman boyunlarından vurup düşürmek için, bu ilahların kafalarına inen bir İbrahimi balta vazifesini görüyor.(2)
Rasulullah tapınağı yerle bir ettikten sonra ismini "Mescid-ı Dırar" koyuyor. Zarara uğrayanların mescidi, adaletin gerçek temsilcisi olan müslümanlara ve insanlığın kurtuluşu aleyhine yapılmış olan mescid..!

Rasulullah bu tapınak üzerinden, bizleri asırlar öncesinden uyarıyor, bize zarar vermek için toplanılan (günümüz tabiriyle) konseylere, parlamentolara, lobilere karşı bizleri dikkatli olmaya çağırıyor.

O gün yıkılmış olan tapınağın başka bir zamanda, başka şekillerde tekrar yeniden tezahür edebileceğini ifade ediyor.
Bel’amlar (Allah ile aldatanlar) a karşı bizleri, harekete geçmeye çağırıyor. Fikri ve ameli cihada davet ediyor.

Ve Kur’an bizleri uyarıyor;

“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında [iken] sizi ondan [nasıl] korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız..”(3)

Ve bel’am’lar ve bel’am’laşanlar hususunda şunları söylüyor;
“Ve kendisine mesajlarımızı lütfettiğimiz halde onları (ayetleri) bir kenara atan kimsenin başına gelecek olanı anlat onlara: Şeytan yetişip yakalar onu ve o da, başka niceleri gibi, vahim bir sapışla sapıp gider.


Eğer, biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp harlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler.”(4)
Görüldüğü gibi ayette isim, yer ve zaman verilmeyip ”karakter” (tipleme) üzerinde duruluyor.

Demek ki karakter;
1. Ayetleri çok iyi bildiği halde ilmiyle amel etmeyen
2. Şeytana uyarak uzan
3. Güç ve iktidar hırsı gözünü kör etmiş
4. Heva ve hevesine kapılmış
5. Köpek tiynetli din alimi’dir (5)


Rasulullah (a.s) Ebu Amir’in temsilciğini üstlendiği bu tür karakterlere ve insanları saptırmak amaçlı düzenlemiş oldukları hilelere karşı bizi asırlar öncesinden uyarıyor.
Kur’an herhangi bir isim vermeyerek karakter üzerinde duruyor bu tür insanların sadece bir isimle bir kişiyle sınırlı olmayacağını ima ediyor, vasıflarını bildirerek bizleri, aldatıcılara karşı her an uyanık olmaya çağırıyor.

Kur’an;
Bizleri İsrail Parlamentosuna karşı uyarıyor.Bizleri Beyaz Saray'a karşı birlik olmaya çağırıyor.
Aldatma dinine ve aldatma dinlerinin temsilcilerine karşı birlik olmayı bizlere farz kılıyor.

Temel bir gaye (tevhid) etrafında birleşen şuurlu bir birlikteliği, devamlılığımız için gerekli görüyor.

Tebük seferindeki gibi (10.000 kişilik bir ordu) birlik içinde, iman bağı ile birbirimize kenetlenmiş bir şekilde, muasır firavunlara, karunlara, nemrutlara karşı teoride ve pratikte mücadele etmek düşüyor bizede.
O kutlu insanları da, devirlerindeki küresel sömürgeci güçlere karşı bu şekilde harekete geçiren yine aynı Kur’an değilmiydi (?)


(1)Ali Şeriati / Dine Karşı Din
(2)Ali Şeriati / Kendini Devrimci Yetiştirmek syf; 96
(3)Ali İmran 103
(4)Araf 175, 176
(5)R. İhsan Eliaçık / Bana Dinden Bahset syf;131


ÇAĞDAŞ SAMİRİ BELAMLARIN ŞİRK DİNİ:

Hiç farkında olmadan kendileriyle içiçe yaşadığımız isimler, zihniyetler ve simgeler vardır. Dikkat etmezsek bunların farkında olamayız. Hatta bunlara hizmet bile etmiş oluruz. Bundan dolayı mü'minler yaşamları boyu daima şuurlu olmakla mükelleftirler.

Burada dikkat çekmeye çalıştığımız husus Fravun, Karun, Belâm, Hâman, Sâmiri, Deccal ve yandaşlarıdır. Bunları, zihniyetlerini, simgelerini tanımaktır. Bu melunları tanımazsak işleriyle işlerimiz örtüşebilir. Böyle bir durum helâk olmak demektir. Farkına varmayan kendini cehennemin dibinde bulur.

Her asırda Firavunlar, Karunlar, Belâmlar ve diğerleri hiç eksik olmazlar. Bunlar kendilerine müsait ortam açılmış kucak ve kalp bulabilirler. Bundan dolayı her asırda bunların eksikliği söz konusu olmaz. Böylece mü'minlerin uyanıklığı, hassasiyetleri ve dikkatleri büyük bir zarurettir.

Kanur, Firavun ve Belâm örnekleri hiç olmazsa eksik değildir.
Esasında bunların varlığı imtihanın devamının gereğidir. Zira imtihan her asırda ve her devirde yenilenmektedir. Baştan beri dikkatleri çekebilmek için önemli hususları ifade etmeye çalıştığımız gibi insanlar ölen Firavunlar, Karunlar ve Bel'amlarla değil, bunların yaşayanlarıyla imtihan olurlar.
Bel'âm da ilmini kötüye kullandığı için önemli bir örnek, unutulmayacak bir darb-ı meseldir. Kötülüklerin orkestra şefi ise Sâmiri veya Deccal veya her asırdaki numuneleridir/benzerleridir.

Fravun, yönetimini kötüye kullananlar için bir darb-ı meseldi.
Karun, parasını kötüye kullananlar için emsal olmuştur.
Müslümanlar:
- Lükülli Fravn'in Musa (: Her Firavun'un bir Musa'sı vardır) derler.

Museviler:

- Her Câlut'un bir Dâvûd'u bulunur derler.

Bunların ikisi de aynı mânâyı ifade eder.

Firavun kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de 74 defa geçmektedir. Allah (c.c.) bununla bize böylesi bir mel'unluğa karşı daima dikkatli olmayı ikaz eder. Firavun bir karekter bir kültürün simgesi olmuştur. Bu simge/karakter ile hemhal olanlar kalpleri mü'min dahi olsa tavır ve davranışları Firavunca olur. Firavun'a benzer. Firavunca yaşar. İnsan kendisini hesaba çektiğinde dünyanın alâyişine dalmış ise Firavun'larla iç içe yaşadığını farkedebilir. Kendisine gelir ve kurtuluşun kapısını aralayabilir.

Sapıklık, büyüklenmek, ölümden sonrasını dikkate almamak, zulüm etmek, din yokmuş gibi davranmak, ifsat etmek çalışmak, israf etmek, isyan etmek... bütün bunlar Firavunluk vasıflarından birkaçıdır. Bu vasıfları taşıyanlar Firavun'ların yalakalarıdır. Böyleleri hatalarını anlayıp biran evvel düzelmelilerdir.

Aslında Firavun toplumu, insanların kendi kendilerini ilahlaştırmasından başka bir şey değildir. Kur'ân-ı Kerim'de Firavun kıssası geniş yer tutmuş; Firavun iktidarını malıyla destekleyenKarun ve bilgisiyle destekleyen Bel'am hakkında da bilgi verilmiştir. Firavun'ların siyasi ihtirasları tedkik edilirse, müstekbirlerin vasıfları gayet iyi kavranabilir. Allah (c.c.)'a kullukta samimi olanlarKur'ân-ı Kerim'de haber verilen Firavun, Karun ve Belam üçlüsünün mahiyetini iyice kavramak zorundadırlar. Aksini düşünmek bile istemiyoruz.

Şanı yüce Rabbimiz, kendilerini ilahi kitab'a nisbet etmelerine ve tüm ayet-i kerimelere iman ettiklerini söylemelerine rağmen, bu yüce kitab'a bazı ayetleri gizleyen veya göz ardı eden kimselerin, bu ayetleri, bu gerçekleri neden gizlediklerini bilmiyor mu? Biliyor, elbette ki biliyor. Ancak kendileri de bilsin istiyor. Hiçbir temiz vicdanın, hiçbir temiz aklın kabul etmeyeceği bu saçma cevaba, kendi nefisleri de şahit olsun istiyor.

Evet, soruyu yineleyelim.,

Neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde neden hakkı gizliyorsunuz?

Allah'ın ayetlerini gizlemenizin nedeni, bu ayetlerin sahibi olan Allah'ı, siyasi güçlerin düşmanlığından korumak için mi?
Hakkı, batıl ile örtmenizin nedeni, hakkın sahibi olan Allah2ı batılın sahibi olan zalimlere hoş göstermek için mi?
Siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına!. Kendinizin demokratlığı yetmiyormuş gibi, hükmünde eş ve ortak tanımayan Allah (c.c)'ın da demokrat olmasını istiyorsunuz?

Kendinizi bir arabulucu olarak mı görüyorsunuz?
Göklerin ve yerin Rabbi olan Allah (c.c)'ın kudret eliyle, yerlerin Rabbi kabul ettiğiniz zalim yöneticilerin ellerini bir araya getirip, aralarını bulmaya ve uzlaştırmaya mı çalışıyorsunuz?
Hakkı batıl ile örtme ve bildiğiniz halde hakkı gizleme nedenleriniz bunlar mı?

Evet, hakkı gizleme ve hakkı batılla örtme nedeniniz bunlar ise hepinizin kulağına usulca eğiliyor ve tüm gücümüzle şöyle haykırıyoruz,)


Lanet olsun size, lanet olsun sizin gibi Hiristiyan - Yahudi - Müslüman dinlerinden görünen din kisfesine bürünmüş
Avenjelik,Sabateyist,Kabalist kafirlere, Şeytana tapanlara yanın da bulunanlara!.


Siyonizmin hedeflerini uydurma Tevrat’tan derlenmiş hurafelerden ibaret olan şu örneklere dikkat etmek lazım:


Ben-i İsrail, yıllardır Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Saloman Mabedi’ni inşaa ederek burayı insanlığın Yahudiliğe tapan bir kıblesi yapmak istemektedir. Yahudiler bu gayeyi tahakkuk ettirmek yolundadır. Bu sapık fikir 5700 küsur senedir Yahudiliğin idealidir.


Yahudiliğin bu idealini Havralarda hahamlar telkin ederken 1896 yılında Viyana’da yaşayan Yahudi Teodor Herzl’in yazdığı “Yahudi Devleti” isimli kitapta bu ideal dile getirilmiş böylece bahsi geçen kitap Siyonizm idealinin rehberi ve mukaddes kitabı haline getirilmiştir.


“Siz Rabbin oğullarısınız. Cenaze için vücudunuzda yara açmayıp kaşlarınızın arasını almayınız. Zira sen Rabb’a mukaddes bir kavimsin. Ve Rabb yeryüzünde bulunan kavimlerin cümlesinden üstün kendine has kavim olmak üzere seni seçti.” (Tesniye: 41/1)

“Evet, bütün krallar Yahudi’ye secde kılsınlar. Bütün milletler ona kulluk etsinler.” (Tesniye: 72/2)

“Mısırlıları Mısırlılar aleyhine teşvik edeceğim. Herkes kardeşiyle, komşusuyla, şehir diğer şehir ile, memleket diğer memleketle muharebe edecektir.” (İşaya: 19/2)

“Size Rabb’ın kahinleri denecek, size Allah’ınızın hizmetçileri diyecekler. Milletlerin servetlerini yiyeceksiniz ve onların servetine malik olacaksınız.” (İşaya:61/5-6)

Yahova İsrail’e vazife veriyor: “Sen benim harb topuzum ve harb aletimsin. Seninle, milletler kıracağım ve seninle hükümetler harap edeceğim.” (Yeremya: 51/19, 23)

“Yalnız Yahudi olanlara insan gözü ile bakılır. Yahudilerden gayrısı sadece bir hayvan ve hatta birer domuzdur.” (Talmut)

“Bir şey çalmayınız. Hırsızlık etmeyiniz hakkındaki emir sadece Yahudilere karşıdır. Diğer milletlerin mal ve canları helâldir.” (Talmut)

“Yahudi olmayan bir kadınla gayr-i meşru münasebetYahudi için günah değildir.” (Talmut)

“İsrail’in kızı olmayan her kadın hayvandır.” (Talmut)
İşte Siyonizm denen Yahudi’nin:

a) Safsata “Tevrat”ı budur,

b) Ahlâksızlığı budur,

c) Hırçınlığı budur,

d) İnsanlığa bakış açısı budur,

e) Küfrün menşei olması budur,

f) Vampirliği bundandır,

g) Filistin’de akıttığı kan, sergilediği zulüm, ortaya koyduğu kin ve nefret çirkinliği bunlardan dolayıdır.

Diliyoruz ki, Allah (CC) bu zâlim toplumun elini ve neslini biran evvel kurutsun.


Yahudilerin Hedefe Yürümeleri 

30 Ocak 1919 tarihinde Dünya Siyonist Teşkilatı’nın dahil olduğu Paris Kongresi, Arabistan ve Filistin’in artık Osmanlı’dan koparıldığını ilan ediyordu. Filistin topraklarında 1 Temmuz 1920 yılında kurulan yapay yönetimin önemli kademelerine Siyonist Yahudiler getirilmişti. İlk yıl olarak plan dahilinde Filistin’ e 165.000 Yahudinin yerleştirilmesi düşünülmüştür. 29 Eylül 1923 tarihinde Suriye ve Lübnan, Fransız mandasında bir sömürge haline getirilmiştir. Filistin’in nüfusu 700 bin iken, 1918 yılında nüfusun 57 bini , 70 bini hristiyan, 50 bini yahudi; 1922 yılında 94 bin yahudiye ulaşmış; 1933 yılında ise Yahudi nüfusu 300 bine yaklaşmıştır. Ortadoğu’ da Küfür Kapısı BM genel kurulunun 1947 yılında görevlendirdiği bir komitenin yaptığı teklif, Yahudilere yeni bir yol açıyordu.


Bu teklif Filistin’in bölünmesini esas alan “Çoğunluk Tasarısı” adı altında federatif bir devlet sistemini önermekte ve “Azınlık Tasarısı” denilerek gündemde tutulmaktaydı. Topraklar 6 parçaya bölünüyordu. % 56’lık kısmı Yahudilerin devletlerine, kalanı da Müslümanlara bırakılıyordu. Kudüs ve çevresi BM denetiminde bir serbest bölge sayılıyordu. Oysa böyle bir sıfat da Kudüs’ün ilerde Yahudilere peşkeş çekilmesi için hazırlıktan başka bir şey değildi. BM Yahudi kontrolünde bir teşkilattı. Amerika’nın o dönemdeki Başkanı mason ve Yahudi dostu Truman, Dışişleri Bakanına Filistin meselesinin Yahudilerin arzuları doğrultusunda neticelendirilmesi için gerekenin yapılması talimatını vermiştir. Kendilerine verilen toprakları az bulan Yahudiler, BM’ye şu teklifi götürmüşlerdir. “Bize ait toprakların bölünmesi hukuka aykırıdır. Hiçbir zaman kararları tanımayacağız. Atılacak imzalar bir değer taşımaz. Biz Yahudileri karar bağlamaz. Kudüs bizimdir ve bu her zaman da böyle olacaktır. İsrail toprakları İsrail halkına verilecektir, hem de bütünüyle.” BM’ de kendi hedeflerine uygun bir edindiklerinde artık harekete geçmişlerdi.





Filistin topraklarında Müslüman kanı durmaksızın akmaya başlamıştı. Kısa zamanda çok sayıda Müslüman öldürülmüştü. 1947 sonlarına doğru, Yahudilere batı tarafından bir destek zemini hazırlanmış ve Yahudilerin devlet kurması açıktan açığa benimsenmiştir. 1948 yılında bu hedefi gerçekleştirmişlerdir. İlk Başbakan David Ben Gurion idi. 1948 yılında Filistin bölgesinde genel nufüs iki milyon civarındaydı. Bir buçuk milyonu Müslüman, kalanı Yahudi idi. Bu azınlığa rağmen 14 mayıs 1948 yılında devlet kurulmuştur. Yayınlanan bildiriden bir gün sonra, Ürdün kuvvetleri Kudüs üzerine yürümüşlerdi. Mısır, Suriye, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan’dan katılan kuvvetlerle Yahudiler arasında savaş başlamıştır. Yetersiz askeri durum olmasına rağmen ilk başta ilerleyen ve hedefe yaklaşan Arap kuvvetleri Tel aviv önlerine geldiklerinde birer birer çekilme emri almışlardı. Çünkü dönemin yöneticileri, Mısır Kralı Faruk, Irak Kralı Abdullah ve Ürdün Kralı Siyonistler tarafından satın alınmışlardı. İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırlayan faaliyetlerin başında 1860 manifestosu yer almaktadır. Bu bildiri uluslararası Siyonizm liderlerinden İzak Araon tarafından düzenlenmişti. Bildiride Yahudilerin bütün dünyayı Siyonizm hegemonyası altına almak isteyişleri vurgulanmıştır: “Hiçbir şekilde bir Yahudi, bir Hristiyanın ya da bir Müslümanın arkadaşı olmayacaktır ve bu ilke ile Yahudi ışığı bütün dünyada parlayıncaya kadar uygulanacaktır.”
İsrail'i eleştirdi, kongreden atılıp hapse gönderildi

Traficant’ın İsrail’in Amerika’yı Yahudi lobisi aracılığıyla kontrol ettiğine dair lafını esirgemediği ifadeleri başına dert oldu. 2002 yılında Traficant hakkında ‘rüşvet’ suçlamasıyla dava açıldı ve Traficant Kongre’de 420′ye 1 oyla Kongre’den atıldı. 7 yıl hapse mahkum olan Traficant, eğer af dileseydi daha az ceza çekebilecekken ‘İşlemediğim bir suç yüzünden hapse atıldığım için af dilemem’ dedi ve ancak geçtiğimiz Eylül ayında 7 yıllık cezasını tamamladı. Traficant hapisten çıktıktan sonra binlerce seçmeni tarafından karşılandı.

Biz Yahudiler Amerika'yı kontrol ediyoruz

Amerika’da İsrail’i eleştirenler çok kısa bir süre sonra kendilerini ya hapiste ya da işlerinden kovulmuş buluyorlar. Güçlü Yahudi lobisinin Amerikan Kongresi’ne seçilenleri tek tek incelediği ve birçoklarına finansal destek sunduğu tüm Amerikalılar tarafından bilinmese de bazı Amerikalılar tarafından biliniyor.





2002 yılında hakkında ortaya atılan ‘rüşvet’ suçlaması nedeniyle 7 yıl hapis yatan Amerikalı eski Kongre üyesi Jim Traficant da ABD’deki Yahudi lobisinin gazabına uğramış olanlardan biri. Traficant, 1984′ten 2002′ye kadar doğup büyüdüğü ve şeriflik yaptığı Ohio eyaletinin Yougnstown kentini Amerikan Kongresi’nde temsil etti. Her seçimde en az yüzde 70′ten fazla oy alacak kadar büyük bir desteğe sahip olan Traficant, Kongre’de İsrail’i en fazla eleştiren bir iki kişiden biri olarak tanınıyordu.

Ariel Saron'un o sözleri

Traficant hapisten çıkar çıkmaz ilk yaptığı şey yine Amerikalıların Yahudi lobisi tarafından nasıl kontrol edildiği ve yönetildiğine dair açıklamaları oldu. İsrail lobisine kafa tuttuğu için 7 yıl hapis yattığı söylenen Traficant, halen komada yatan, 1982′de Lübnan’daki Filistinlilere ait Sabra ve Şatila kamplarındaki katliam emrini veren Ariel Şaron’un bir sözünü hatırlattı. 3 Ekim 2001′de İsrail Başbakanı Ariel Sharon söylediği “Biz Yahudiler Amerika’yı kontrol ediyoruz. Amerikalılar bunu biliyor” ifadelerine dikkati çeken Traficant, Amerikalılara şu uyarıyı yaptı: “Ariel Şaron’un bu sözlerini sürekli size hatırlatıyorum, çünkü İsrail’in Amerikan hükümetini, ticaretini ve medyasını kontrol ettiğini söylediğim için hem Amerika hem de İsrail tarafından hedef seçildim. İsrail bizleri kendisi için savaşlara sürüklerken bu savaşlara katılan çocuklarımızın cesetleri tabutlar içinde geri dönüyor.”



Bebekleri öldürmek dini bir görev

İsrailli hahamdan tüyler ürperten bir kitap: İşgal altındaki Filistin topraklarında en acımasız şekilde şiddet politikası yürüten İsrail’in bu şiddet politikasının arkasında “Yahudi olmayan herkesin öldürülmesi” fetvasını veren hahamlar olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

Gazze katliamı sırasında “Öldürmek iyi bir özelliktir. Sivilleri de öldürün” ifadeleriyle askerlerini Filistinlileri katletmek için motive eden ordu hahamı General Avi Ronzki’den sonra, bir başka haham da yayınladığı kitapta “İsrail tehdit altındaysa, bebek ve çocukların da öldürülebileceğine” dair ifadelerin yer aldığı bir kitap yazdı.




Haham General Avi Ronzki
Filistin’de soykırım ve işgal politikasını sürdüren İsrail’de, ordu hahamının askerler için hazırladığı “Sivilleri de öldürün” ifadelerinin yer aldığı kitapçıktan sonra bir başka haham da, İsrail’i tehdit edebileceği düşünülen kimselerin Yahudiler tarafından öldürülebileceğine dair ifadelerin yer aldığı bir kitap yayınladı.

“Gerekirse bebek ve çocuklar da katledilerbilir”

İsrail’in işgali altındaki Batı Yaka’da yaşayan İzak Şapiro, yeni çıkan “Kralın Tevrat’ı” isimli kitabında İsrail’e tehdit oluşturan bebek ve çocukların bile öldürülebileceğini ifade ediyor. İsrail’in Haaretz gazetesinde yer alan habere göre Haham İzak Şapiro, kitabında bebek ve çocukların bile öldürülmesine dair ifadelerini İncil’e dayandırırken, bunların kendi yorumu olmadığını söylüyor.

“İsrail'i tehdit edenleri öldürmek mübahtır”
Kitabında, “Başka halklar içerisinde, İsrail’i tehdit edilmesinden sorumlu olmayanların öldürülmesi bile mübahtır” diye yazan Haham Şapiro, “Eğer biz emredilen 7 şarta uymayanları, bize karşı günah işleyenleri öldürürsek, bunda bir yanlış yok. Çünkü biz kurallara uyuyoruz” ifadelerini kullandı. Haaretz, Şapiro’nun kitabının diğer üst düzey hahamlar tarafından kendi öğrencilerine de tavsiye edildiğini bildirdi.

“Vahşet bazen iyi bir özellik”

İsrail’de Yahudi olmayanlara karşı cinayet işlenmesine dair fetva daha önce İsrail ordusunun baş hahamı General Avi Ronzki tarafından da verilmişti. Gazze katliamı sırasında İsrailli askerlere dağıttığı kitapçıkta Ronzki’nin, tüm Filistinlilerin öldürülmesi gereken düşmanlar olduğu ve ‘Vahşetin bazen iyi bir özellik’ olduğunu yazdığı kaydedildi. ‘Benim Savaşımı Savaşın: Savaş Sırasında Askerler ve Komutanlar İçin El Kitabı’ başlıklı kitapçık, İsrail’in Gazze katliamı sırasında askerlere dağıtılmıştı. Kitapta Filistinlilerin katledilmesi gerektiğini söyleyen radikal Yahudi hahamı Shlomo Aviner’in öğretilerinden bölümler yer almıştı.



‘Uluslararası hukuku boşverin, öldürün’

Kitaptaki bir bölümde, Haham Aviner’in, İncil’de adı geçen Filistinlilerin bugünkü Filistinliler olduğu ve bunların İsrail’in varlığını tehdit edenler olduğu ifadelerini kitapçığa alan General Ronzki, askerlere sivillerin korunmasını öngören uluslararası hukuku göz ardı etmelerini tavsiye etmişti. İsrail ordusunda savaşmayı reddeden ‘Breaking the Silence’ isimli grubun ortaya çıkardığı kitapçıkta Filistinlilerin tamamının İsrail’in düşmanı olduğu ve katledilmesi gerektiği belirtiliyor.

Filistin’i işgal altında bulunduran İsrail, Batı Şeria’daki El Halil kentinden sonra şimdi de Arapların yoğunlukta yaşadığı kuzeydeki Nasıra kentinin Yahudileştirilmesi çabası içerisinde. İsrail’in bu yılın başındaki Gazze saldırısı sırasında “Filistinli bebekleri de öldürün” açıklamasıyla tanınan Yahudi haham Dov Lior, İsrail’in işgal altında tuttuğu Nasıra kentine gelerek buradaki Yahudilere, kenti Yahudileştirme çağrısı yaptı.

Yahudi şeriatını açıkladı: Sivilleri de katledin

Rabbi Dov Lior (elinde kağıt olan)







Nasıra’daki tarikatına bağlı öğrencilerle bir araya gelen ırkçı haham Dov Lior, Batı Şeria’daki Hebron (El Halil) kenti örneğini vererek, Nasıra’nın da Hebron gibi Yahudileştirilmesi, Arapların bu kentten çıkarılması gerektiğini söyledi. Hazreti İsa’nın çocukluğunun geçtiği ve Hazreti Meryem’in memleketi olarak bilinen Nasıra’nın her zaman bir Yahudi kenti olduğunu iddia eden Lior, “Nasıra da, Hebron gibi Yahudileştirilmeli. Şu anda Araplar tarafından işgal edilen bu kent, hep Yahudi kenti olarak kalmıştır” dedi.

“Arapları temizleyemezsek rahat edemeyiz”

Nasıra kentinin Araplardan temizlenerek Yahudileştirilmesi çağrısı yapan Dov Lior, Filistin topraklarını işgal eden İsrail’deki en radikal hahamlardan biri olarak biliniyor. Yesha Hahamlar Konseyi Başkanı olan Haham Lior, iki yıl önce yaptığı bir açıklamada, Filistinlilerin kötü emelli insanlar olduğunu ifade etmiş ve “Arapları buradan temizleyemezsek rahat edemeyiz. Gerekirse tazminat ödeyip, onları buradan temizleyelim” demişti.

“Yahudi inancında sivillerin ölüdürülmesi diye birşey yok”

Lior, geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklamada da “Savaş sırasında sivillerin düşünülmesi diye bir şey yok” diyerek Filistinlilerin öldürülmesi gerektiğini söylemişti. Araplara ev ve iş vermenin Yahudi inancından yasak olduğunu belirten ırkçı haham Lior, İsrail’in bu yılın başında Gazze’ye düzenlediği ve çoğunluğu kadın ve çocuk 1500 kişinin hayatını kaybettiği saldırıyla ilgili olarak da, İsrail askerlerine bebekleri dahi öldürebilecekleri tavsiyesinde bulunmuştu.



“Filistinlilerin malları Yahudilere helal”

İşgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan Haham Murdakhai Elyaho (Mordechai Eliyahu), Yahudilerin Filistinlilerin zeytinlerini çalması gerektiğini belirterek, “Filistinlilerin zeytinlerini çalmak mübah. Çünkü bu zeytin bahçeleri bizim topraklarımız üzerinde kurulmuş” dedi. Elyaho, İsrail’deki en büyük dini otoritelerden Başhaham Yusef Melmid’in Yahudilerin Filistinlilerin mallarına el koymasının helal olduğuna dair bir fetva verdiğini de söyledi.




14 Bin zeytin ağacı yok edildi

İşgal altındaki Filistin topraklarında Yahudi yerleşimcilerinin Filistinlilerin zeytin ağaçlarına nasıl zarar verdiğine dair bir rapor hazırlayan Filistinli Toprak Araştırma Merkezi, 2009 yılında Filistinlilere ait 14 bin zeytin ağacının yok edildiğini bunun da Yahudi hahamların verdiği fetvalar doğrultusunda gerçekleştiğini bildirdi. Yahudilere yeni yerleşim birimi açmak zeytin ağaçlarının kesildiğini açıklayan Toprak Araştırma Merkezi’nin araştırmasına göre, İsrail işgal güçleri bin 455 zeytin ağacını yakarken, 7 bin ağaç Yahudi yerleşim birimleri için ortadan kaldırıldı, 5 bin 500 ağacın ise Yahudi yerleşim birimlerince saldırıya uğradı.

Siyonist zihniyetin ürünü

Araştırma merkezi, Yahudilerin Filistinlilere ait ağaçlara saldırmasının yanı sıra, Filistinli çiftçilerin zeytinlerini toplamasına da izin vermediğini belirterek, Yahudilere dağıtılan broşürlerde Filistinlilere ait zeytin ağaçlarının kesilmesi ve zeytinlerinin toplanması çağrısı yapıldığını bildirdi. Araştırma merkezi, Filistinlilere ait zeytin ağaçlarının yok edilmesinin arkasında Siyonist zihniyetli hahamların fetvalarının bulunduğunu belirterek, Haham Murdakhai Elyaho’nun bu konuyla ilgili sözlerini hatırlattı.

Hahamın fetvası

Haham Murdakhai Elyaho fetvasında, Filistinlilere ait zeytinlerin Yahudilere helal olduğu ve bunların çalınması gerektiğini belirterek, “Filistinlilerin zeytinlerini çalmak mübah. Çünkü bu zeytin bahçeleri bizim topraklarımız üzerinde kurulmuş” dedi. Elyaho, İsrail’deki en büyük dini otoritelerden Başhaham Yusef Melmid’in Yahudilerin Filistinlilerin mallarına el koymasının helal olduğuna dair bir fetva verdiğini de söyledi.



İsrail kadın savunma kuvvetleri: '' Zahal Ordusu '' Siyonizm kendi kadınlarını neden kullanır ? 


Tarihte Yahudi kadınların, tarihin önemli kişilikleri ile ilgili ilginç sonuçları var. Sinemalarda da bunun örneklerine sık rastlarız. Yazılarımızda sık vurguladığımız gibi, “örnekler örnek olmak içindir” deriz. Nedenine gelince, “örnek” denilen veriler tek olarak gösterilseler de bunlar temsil noktasındadırlar.

Yahya Peygamber’in başının kesilmesi ve bir tepside “Salome” adlı bir Yahudi kızın kurbanı olması da bir örnek. Hazret-i Yahya kralın kızının isteklerini reddettiği için zindana atılıyor sonra da başı kesilerek bir tepside ona sunuluyor.




Oscar Wilde Fransa’da iken yazdığı Salome adlı piyesi sahneleniyor, eserin ve oyunun İngiltere’ye girmesi yasaklanıyor. Oscar Wilde’ın seçkin ailelerden birinin oğluyla sapkın ilişkisi olduğu gerekçesiyle ağır kürek ve hapis cezasına çarptırılıyor. Hayatı zehir oluyor ve yokluk, sefalet içinde çok genç yaşta ölüyor. Oscar Wilde çok ağır cezalandırılırken saraya yakın lordlar ailesindeki kişiye herhangi bir ceza verilmiyor.

Bizim tarihimizde bunun en çarpıcı örneği İttihat ve Terakki üçlüsünden Cemal Paşa’dır. Suriye’de ordu komutanlığı sırasında kendisine musallat edilen, olan ve kabul gören bir Yahudi Kadın var: Sara. Bu kadın Cemal Paşa ile olduğu sıralarda bütün önemli bilgi ve belgeleri Akdeniz’de bulunan İngiliz donanmasına ulaştırıyor. Kanal Savaşı’nın kaybedilmesinde, İngilizler ve Yahudiler lehine bitmesinde de Yahudi kadın Sara’nın rolü büyük. Suriye’de, Arapların ileri gelenlerini, âlim ve şairlerinin idam edilmelerinde de önemli bir rolü var. Bu durum fark edilince, bir içki fabrikasında kıstırıldığında intihar ediyor Sara.

Yakın zamanda Abede siyasasında ilginç olaylar var. Bunlardan biri de Abede’nin bir dönem başkanlığını yapan Bill Clinton. Anımsanacağı gibi kendisine musallat olan, edilen ve bu tuzağa düşen Clinton bir anda darmadağın oldu, edildi.

Siyonizm’in önemli temsilcilerinden ve bugünlerde itibarı bir hayli yüksek olan Şimon Peres’de Hürriyet gazetesinde Defne Barak ile yaptığı söyleşide, dikkatimizi çeken bir bölüm. Bu yazı birden bir şafak attırdı. Nasıl mı? Birlikte okuyalım.

“Fransa First Lady’si Carla Bruni ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Paris ziyareti sırasında tanıştılar. Peres, tabiî önceden Carla’nın Paris’in aydın çevrelerine mensup eski Yahudi erkek arkadaşlarını tanıyordu. Carla o gece, mor bir tuvalet giydi, kıyafetinin altında iç çamaşırı olmadığını saklamadı. Kameralara gülümserken, Peres’e “Ben cheese (peynir) demem seks derim dedi.” [18 Haziran, 2008 Çarşamba] Haberin devamı var. Fakat bizi burada ilgilendiren önemli bir cümle var. “Peres, tabiî önceden Carla’nın Paris’in aydın çevrelerine mensup eski Yahudi erkek arkadaşlarını tanıyordu.” demekte.

Şimon Peres gelecek hafta Fransa Devlet Başkanı “Nicolas Sarkozy” ile İsrail’de bir görüşme yapacak. Bu görüşmede “Türkiye için Sarkozy’den ricada ve himmette bulunacak”. Bu kalemin sahibi, bu köşede daha önce Şimon Peres’in Türkiye ile ilgili düşüncelerini yazmıştık. Bu kısa röportajda gene önemli vurguları var. Türkiye ne kadar da önemli onlar için.

“Türkiye’nin AB üyesi olmasını yüzde 100 destekliyorum. Bu önemli. AB Hristiyan deklarasyonu ile kuruldu, üç kurucu üyesi Katolikti. Komünizme karşı kuruldu, ancak Komünizm çoktan öldü. Sarkozy’e (Merkel ve diğerlerine) şöyle diyeceğim. Avrupa’ya Türk işçi göndereceklerine siz Türkiye’ye daha fazla iş yollayın. Sağlıklı ilişki kurun. İslâm’da iki ekol vardır. Biri Türkiye tarafından benimsenmiştir. Diğeri İran tarafından. Sarkozy ve diğer liderlere; ‘Türkiye’ye yardım etmezseniz, İran’a yardım etmiş olursunuz’ diyeceğim.

Konuşmanın başka bölümleri de var. Üzerinde durulmayı ve analiz edilmeyi gerektiren. Bu yazımızda, şimdilik, “Dünya İmparatorluğuna soyunmuş olan” Şimon Peres’in takındığı tutum. Orta Doğu üzerinde yürüttüğü politika. Türkiye biçtiği rol. Bu rolde Avrupa’yı da Abd’yi de çekip çevirirken kadınların üstlenmiş olduğu rol. Abd seçimleri öncesi Barak Hüseyin Obama’ya aba altından kadın gösterildi bile.

Nedense bu gibi ilişkileri de hep kadınlar üzerinde yürütüyor ve başarıyorlar da...


Bar Mitsva Törenleri

Musevilikte, erkekler 13 yaşına geldiğinde görevlerini üstlenebilecek kadar büyüdüklerini gösteren bir tören yapılır. Buna Bar Mitsva denir. Bu tören kız çocukları için 12 yaşında yapılır ve buna ise Bat Mitsva denir. Bu tören çocuğun ergenlik çağına denk gelir.

Bar Mitsva olacak çocuk sinagogda Tora’nın bir parçasını ayine katılan dinleyicilere okur. Ortodoks Museviliğinde kız çocuklarının sinagogta Tora’yı okumaları yasak olduğu için Bat Mitsva törenlerinde Tora’yı okumaları yerine vaaz vermeleri tercih edilir. Bar Mitsva çağına kadar çocuğun dini sorumluluğu anne ve babasındayken bu yaştan sonra dini sorumluluk çocuğa geçer.

Sorumluluklar:


* Hareketlerinden ahlaki olarak kendileri sorumludurlar.
* Tora’yı okuyabilirler ve Minyan’ı oluşturacak 10 kişiden biri olabilirler.
* Mal ve mülklerinde hak sahibi olurlar.
* Yahudi yasalarınca evlenebilirler.
* Tora’daki 613 kuralın yerine getirilmesiyle hükümlüdürler.



TEVRAT'IN DEĞİŞTİRİLMESİ, BOZULMUŞ TEVRAT'TAKİ ÇELİŞKİLER, SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI , TAPINAK KANUNLARI 





Cenab-ı Hak Adem (A.S) dan beri Hak Peygamberlerini gönderdi. Böylece (Rahman ve Rahim) olduğu için şefkat ve merhametle bütün kullarına dünya ve ahiret saadetinin yolunu gösterdi. Bütün peygamberle­rin hepsi hakkı temsil etmişlerdir. Hepsi İslâm peygamberleridirler. Adem (A.S), Nuh (A.S), İbrahim (A.S), Musa (A.S), İsa (A.S) ve son peygamber Hz.Muhammed (S.A.V).

Adem (A.S)'a 10 sahife, Şit (A.S)'a 50 sahife, İdris (A.S)'a 30 sahife ve İbrahim (A.S)'a 10 sahife gönderildi.
Hz.Musa (A.S)'a TEVRAT
Hz.Davut (A.S)'a ZEBUR
Hz.İsa (A.S)'a İNCİL
Son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V)'e de KUR'AN-I KERİM gönderildi. Kur'an-ı Azimüş-Şan, kıyamete kadar bütün insanlığa Dünya ve Ahiret, saadet yolunu göstermek üzere gönderilmiştir.

Tarihen bilinen gerçek odur ki; çeşitli şekillerde Kur'an-ı Azimüş- Şan'dan önce gönderilen İlâhi kitaplar çeşitli kimseler tarafından çeşitli zamanlarda tahrif edildiler. Yalnız Kur'an-ı Azimüş-Şan bir noktası dahi değişmeden muhafaza olunmuştur ve Cenab-ı Hak Kur'an-ı Azimüş-Şanı Kıyamete kadar muhafaza edeceğini de bildirmiştir.

Bugün Hz.Musa (A.S)'a gönderilen Hak Kitap Tevrat'ın, Hz.Davut (A.S)'a gönderilen Hak Kitap Zebur'un, Hz.İsa (A.S)'a gönderilen Hak Kitap İncil'in aslını bulmak mümkün değildir, bunlar değiştirilmişlerdir.
TEVRAT NASIL TAHRİF EDİLDİ?

Tevrat, bütün dünya Yahudilerinin emirlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları din kitabıdır. Tevrat, asırlardır Yahudilerin hayatlarını, dünyaya bakış açılarını, diğer insanlara karşı düşünce ve tavırlarını düzenlemiştir. Yahudiler Tevrat'ın tamamen vahye dayalı ve ilahi bir kitap olduğunu iddia ederler. Önemli olan nokta da burasıdır.

Elimizdeki Tevrat, gerçekten Allah tarafından indirilmiş orjinal metin­lerle aynı mıdır? Yoksa Tevrat, orjinalliği bozulmuş, dolayısıyla ilahi niteliği kaybolmuş bir kitap mıdır? Bu sorunun cevabı bizzat Tevrat'ın kendisi araştırılarak rahatlıkla bulunabilinir.

Tevrat, Kitab-ı Mukaddes'in ilk kısmını oluşturur (İkinci kısım İncildir). 39 Kitaptan meydana gelmiştir. Ve bu 39 kitabın yalnızca ilk 5 tanesi Hz.Musa'ya verilen bölümlerdir. Beşinci bölüm olan Tesniye'de Hz.Musa'nını ölümünün anlatılması bundan sonraki bölümlerin başkaları tarafından yazıldığını ortaya koymaktadır.

"Rabbin sözüne göre Rabbin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarına Beyt-Peor karşısındaki derede onu gömdü." (Tesniye Bölümü, 34/5-8)
Tevrat'ı takip ettiğimizde kalan bölümlerin Musa'nın ölümünden sonra Yahudilerin başına geçen kişilerin hayatlarını ve verdikleri emirleri kapsadığını görürüz. Bundan dolayı, Tevrat, yüzlerce yıl boyunca değişik kişiler tarafından yazılmış ve ilahi niteliğini yitirmiş bir kitaptır.
Tevrat'ın değiştirildiği, içerdiği çelişkili ifadelerden rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bu çelişkilerin Musa'nın beş kitabında dahi var olması, bu bölümlerin de hahamların tahrifatına uğradığını göstermektedir.
900 sayfalık Tevrat yukarıdan aşağı incelendiği zaman aşağıdaki 4 sebepten dolayı kutsal Tevrat'ın baştan aşağı değiştirilmiş olduğunu görmek mümkündür:
1.  ÇELİŞKİLER
2.  SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI
3.  ALLAH İNANCI
4.  ALLAH'IN PEYGAMBERLERİNE İZAFE EDİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN, HAŞA CİNSEL SAPIKLIK VE GAYRİ AHLAKİ DURUMLARIN İZAFE EDİLMESİ.
Türkiye'deki Mason Üstad-ı Azamlarından Hayrullah Örs,
Tevrat'ın zaman içinde tahrif edildiğini şu şekilde anlatmaktadır :

"Eski Ahid, özellikle Tevrat (Musa'nın 5 kitabı, Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye), Yahudiler ve Hıristiyanlarca, yakın zamana kadar Tanrı'nın Musa'ya doğrudan doğruya yazdırdığı kitap olarak kabul edilmekte idi. Ama iki yüzyıldan beri yapılan incelemeler, bunların çok yeni diyebileceğimiz zamanlarda yazıldığını ve çeşitli maksatlarla tarih boyunca değişikliklere uğratıldığını ispatlamıştır." (Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sf.34-35)


DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TAKİ ÇELİŞKİLER

Aşağıdaki çelişkili ayetler, Tevrat'ın orjinal metinlerinden farklı
olduğunun en açık delilleridir.

"...Ve İbrahim dedi; "Ya Rab Yehova! Bana ne vereceksin?" (Tekvin
Bölümü, 15/2-3)

"Ve Tanrı Musa'ya söyleyip dedi: Ben Rabbim ve İbrahim'e, îshak'a
ve Yakub'a kadir olan Tanrı olarak göründüm. Fakat onlara Yehova ismimle malum olmadım." (Çıkış Bolümü, 6/2-3)
"Ve Saul'un kızı Mikal'ın ölümü gününe kadar çocuğu olmadı."
(II. Samuel Bölümü, 6/23)

"Saul'un kızı Mikal'ın Meholalı Barzillay oğlu Adriel'e
doğurmuş olduğu beş oğlunu kral aldı." (Samuel Bölümü, 21/8)
"Ve Suriyeliler İsrail'in önünden kaçtılar. Ve Davud, Suriyeli­lerden yedi yüz araba cenkçiler ile kırk bin atlı telef etti ve ordu başbuğu Şofak'ı vurdu ve orada öldü." (II.Samuel Bölümü, 10/18)

"Ve Suriyeliler İsrail'in önünden kaçtılar ve Davud, Suriyelilerden yedi bin araba cenkçiler ile kırk bin yaya asker öldürdü. Ordu başbuğu Şofak'ı da öldürdü." (I. Tarihler Bölümü, 19/18)

"Ve bir karış kalınlıkta idi ve onun kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi, işlenmişti, iki bin banyo ihtiva ederdi." ( I. Krallar Bölümü. 7/5)

"Ve kalınlığı bir avuç idi. Ve kenarı bir kese kenarı gibi, zambak çiçeği gibi işlenmişti ve içine üç bin banyo alırdı." (II. Tarihler Bölümü, 4/2)
"Arah oğulları yedi yüz yetmiş beş." (Ezra Bölümü, 2/5) "
Arah oğulları, altı yüz elli iki." (Nehemya Bölümü, 7/10)

"Ahazya kral olduğu zaman kırk iki yaşında idi ve Yeruşalem'de bir yıl krallık etti." (II.Tarihler Bölümü, 22/2)

"Ahazya kral olduğu zaman yirmi iki yaşında idi ve Yeruşalem'de bir yıl krallık eti." ( II. Krallar Bölümü,8/26)

"Ve Yakub o yerin adını Peniel koydu, çünkü: "Allah'ı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı, dedi." (Tekvin Bölümü, 32/30)

"Ve dedi yüzümü göremezsin, çünkü insan beni görüpte yaşayamaz." (Çıkış Bölümü, 33/20)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA, SİYONİZM VE ÜSTÜN IRK İNANCI

"Siz Allahın, Rabbin oğullarısınız.. Çünkü sen, Allah'ın, Rabbe mukaddes bir kavmisin ve Rab üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendine has bir kavim olmak üzere, seni seçti." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 14/2)

"Ve Allah'ın Rabb'in sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16)

Hahamlar, kendi görüşleri doğrultusunda tahrif ettikleri Tevrat'a, Yahu­dilerin sahip oldukları üstün ırk inancını da eklemişlerdir.

Yahudiler, Tevrat'tan çok daha önceleri, kendilerinin bütün ırklardan üstün olduklarına ve dünyanın gerçek sahibi olduklarına inanmaktaydılar. Yahudi geleneklerinin ve ideolojisinin temel kitabı olan Kabala, Tevrat inmeden çok daha önceleri bu sapkın inançlar üzerine kurularak yazılmıştır. Daha sonra, bütün insanları eşit kılan Tevrat'ı da, Yahudi hahamları değiştirmişler ve bu Kutsal Kitap'a üstün ırk inançlarını eklemişlerdir.

Bu sapkın inançlara göre; Yahudiler Allah'ın seçtiği ve üstün kıldığı bir kavimdir ve yeryüzü onlara aittir. Fakat "goyimler" (Yahudi olmayan, insan görünümündeki hayvan demektir) dünyayı haksız olarak ele geçirmişlerdir.

İşte Yahudilerin bu inançlara olan bağlılıkları, tarih boyunca diğer mil­letlere kin ve düşmanlık beslemelerine yol açmıştır. Bu sapkın görüşe göre, Rab Yehova yalnız İsrailoğullarını sevmektedirler.

"...Ve onlardan nefret ettim. Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras olarak alacaksınız ve ben size onu mülk olarak vereceğim. Ben, sizi milletlerden ayırt eden Allah'ınız Rabbim." (Levililer Bölümü, 20/25)

Ve bu inançlara göre Rab Yehova, Yahudileri dünya hakimi kılacaktır.
"Ben dedim: Siz ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız. Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet, zira milletle­rin hepsine sen varis olacaksın." (Tevrat, Memurlar Bölümü, 82/6-8)
Siyonizm ise, bu inançlar uğruna, Yahudilerin insanlara karşı duyduğu nefret ve üstünlük hırsının adıdır. Tevrat, Yahudilerin bu dünya hakimiyetine nasıl ulaşacaklarını da anlatmıştır:
"Eğer kendi yüreğinde, "Bu milletler benden çokturlar, nasıl onların mülkünü alabilirim?" dersen, onlardan kork­mayacaksın... Allahın Rab o milletleri önünden azar azar kovacak, onları çabukça bitiremezsin yoksa senin üzerinde kır hayvanları çoğalır." (Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/17/,22)
Görüldüğü gibi, Tevrat, Yahudilerin diğer milletleri yavaş yavaş yok edeceğini söylemektedir. Siyonizm ise bu taktik doğrultusunda, dünya çapında uyguladığı plânlarda, uzun vadeli hedefler gütmektedir. Diğer mil­letlerin, kademeli bir şekilde Yahudilere boyun eğmesi planlanmaktadır.
Yahudiler, kendi eserlerinde de bu üstün ırk inancını sık sık dile geti­rirler. Siyonizmin fikir babası Ahad Ha'am Nietzsche Yahudilerin üstün ırk inancını şöyle ifade ediyor:
"Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder: Önce inorganik nesneler, bitkiler ve hayvanlar âlemi sonra konuşan yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler.". (Sources de la Pensee Joive Contenporaine, sf. 49)

Yahudilerin üstün ırk inançlarını ve diğer milletlere bakış açılarını Tevrat ayetleri açık bir şekilde anlatmaktadır:

"Ve aranızda yürüyeceğim ve sizin Allah'ınız olacağım ve siz benim kavmim olacaksınız." (Levililer Bölümü, 26/12)

"Ve ecnebiler senin duvarlarını yapacaklar ve kralları sana hizmet edecekler. Kapıların daima açık duracak, milletlerin servetini ve sürgün getirilen krallarını sana getirsinler diye, gece gündüz kapanmayacaklar. Çünkü sana kulluk etmeyen millet harap olacak. Ve seni sıkıştıranların oğulları sana eğilerek gelecekler ve seni hor görenlerin hepsi senin ayaklarının tabanlarında yere kapana­caklar ve sana, Rabb'in şehri Kudüs'ün Sion'u diyecekler. Ve milletlerin sütünü emeceksin." (İşaya Bölümü, 60/10-16)

"Saf altında tartılan Sion'un değerli oğulları." (Tevrat, Yeremyanın Mersiyeleri Bölümü, 4/2)

"İşte, şimdi bildim ki, bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail'de yardı." (II. Krallar Bölümü, 5/15)

"Sizi, bugün olduğu gibi bütün kavimlerin arasından Seçtim." (Tesniye Bölümü, 10/15)
"Kızlarınızı, onların oğullarına vermeyeceksiniz ve oğullarınıza ve kendinize onların kızlarından almayacaksınız."
(Nehemya Bölümü, 13/25)

"Bütün göklerin altında olan kavimler üzerine bugün senin dehşetini ve korkunu koymaya başlayacağım, onlar senin haberini işitecekler ve senin yüzünden titreyip kıvranacaklar."
(Tesniye Bölümü, 2/25)

"O Allah ki, bana öçler verir, kavimleri bana tabi kıllar" ( II. Samuel Bölümü, 22/48)

"Hiç bir leş yemeyeceksiniz; onu yabancıya satabilirsin, çünkü sen Allah'ın, Rabbe mukaddes bir kavmisin." (Tesniye Bölümü, 14/21)

Yahudi hahamları, asırlar önceki meslektaşlarının uydurdukları bu ayetlere son derece bağlıdırlar. Bütün Yahudi toplumunu bu telkinlerle yetiştirirler.
Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri şöyle anlatılıyor:

"Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani, mineral, bitki, hayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yani Yahudilerdir. O'nun dördüncü türden, konuşanlar topluluğu insan­lardan ayıran mesafe, insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az değildir." (Rav Yoel Kahn, "La cinguieme dimension" Rencontres Habad No. 25, 1989, sf. 15)
Halbuki KUR'AN-I Azimüş-Şan, hahamlar tarafından yapılan bütün bu üstün ırk uydurmalarını reddetmekte ve gerçeği şöylece ortaya koymaktadır:


"....Yahudiler: "Biz, Allah'ın çocukları ve sevgilileriyiz."
derler. De ki: "Hayır, siz de onun yarattığı birer İnsansınız."
 (Maide Suresi, 18)

DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA  ALLAH İNANCI

"Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail'in başkaldırısını, Tanrının ağzından şöyle anlatır: Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar.'Eski hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar". (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989)

Yahudi dini, tamamen gelenekler üzerine kurulmuştur. Bir Yahudi için din, Allah'ın hoşnutluğu ve yakınlığından çok, üstün ırk inancını ve koyu gelenekleri ifade eder.

Bütün Yahudi ibadetleri, sembolleri, Yahudi ırkının üstünlüğü ve Yahudi geleneklerinin korunması mantığına bağlıdır, ibadetlerde yüceltilen Allah değil, Yahudilerin kendileridir. Dolayısıyla Yahudilik, gerçekte, kitabı hahamlar tarafından yazılmış bir ideolojidir, ideolojisini kibire dayandıran bir yapının ise, Allah'la bağlantı içinde olması mümkün değildir. Türkiye Yahudilerinin yayın organı Şalom Gazetesi konu hakkında şöyle diyor:

"Tanrıya inanmak Yahudiliğin temel başlangıç noktası değildir. Resul Jeremiah bile İsrail'in başkaldırısını, Tanrının ağzından, şöyle anlatır: "Beni terk ettiler ve kanunlarımı uygulamadılar." Eski hahamların bu sözü yorumlama şekli ise: "İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar" olmuştur." (Şalom Gazetesi, 8 Mart 1989)

"İnançlarından vazgeçsinler ama kanunları uygulasınlar", bu ifade Yahudi hahamların Allah'a ne derecede inandıklarını göstermektedir. Hahamların gözünde sapık Yahudi adetleri Allah inancından daha önemlidir.
Bu yüzden Yahudilerin çoğu, gerçeği görseler dahi asla dinlerinden vazgeçmezler. Yahudilerin bu tutucu tavrı KUR'AN-ı Azimüş-Şan'da şöyle anlatılır:
"Kimi Yahudiler, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar, dillerini eğip bükerek ve dine bir hınç besleyerek: Dinledik ve karşı geldik, derler… Onlar az bir bölümü dışında inanmazlar. " (Nisa Suresi 46)

"Onlardan bir bölümü Allah'ın sözünü işitiyor, akıl erdirdikten sonra, bile bile değiştiriyorlardı." (Bakara Suresi 75)



Allah'ın sözlerini bile bile değiştiren, dini öğrenip anladıktan sonra dinledik ve karşı geldik diyen bir yapının, Allah'a inanıyor olması da mümkün değildir. Yahudilik, Allah inancı üzerine kurulmadığı gibi, tam tersine, Yahudileri ilahlaştırmıştır:

"Ben dedim: Siz İlahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız... Kalk ey Allah! Yeryüzüne hükmet!" (Mezmurlar Bölümü, 82/6-8)

Yahudilerin üstün ırk öğretileri, Allah'ı dahi kendileri karşısında boyun eğebilecek bir varlık olarak düşünmelerine neden olmuştur:

"Ve dedi; Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek; çünkü Allah ile uğraşıp yendin." (Tekvin Bölümü, 32/28)

İnsanlara yenilen, mağlup olan bir varlık, tabii ki Allah olamaz; Bu Yahudi hahamların kendi ateizmlerini Tevrat'a sokmak için uydurdukları bir kıssadır.

Yahudiler kendilerini ilahlaştırırken, Allah'a insani vasıflar vermişlerdir.

"Ve günün serinliğinde bahçede gezmekte olan, Rab Allah'ın sesini işittiler." (Tekvin, 3/8)
"O zaman Rab, uyanan adam gibi, şaraptan bağıran yiğit gibi uyandı." (Mezmurlar Bölümü 78/65)

"Ve Rab, yeryüzünde adama yaptığına pişman oldu ve yüreğinde acı duydu." (Tekvin Bölümü, 6/6)

Bu Tevrat ayetlerinde görünen gerçek, Yahudilerin kendilerini hem milletlerden, hatta Allah'tan bile üstün gördükleridir.
Yahudilere insanüstü vasıflar veren hahamlar, Allah'a insani acizlikler atfetmişlerdir. Sonuçta "İsrail" kelimesini, Allah ile uğraşıp yenen manasına getirmişlerdir. (İsrail kelimesinin gerçek manası Yakub demektir. Ben-i İsrail demek Yakub’un oğulları demektir.)

Bu da Yahudilerin yaşadıkları dinin, Allah inancına değil, yalnızca Yahudilerin üstünlüğü melankolisine ve koyu geleneklere dayandığını göstermektedir.

Yahudi dininin ilginç bir özelliği de ahiret inancına yer vermeyişidir. 900 sayfalık Tevrat'ın hiç bir yerinde cennet veya cehennemden bahsedile­mez. Tamamen dünya hayatına yönelik olan Tevrat'ın bu hale gelmesi de, kuşkusuz Hahamların eseridir.

Kuran'ın üçte birine yakın bölümünde ahiret hayatının anlatılması, gerçek dinde bu konunun ne denli önemli olduğunu göstermektedir.

Şüphesiz, aslında orjinal Tevrat da bu konuyu ayrıntılarıyla anlatmış olmalıdır. Fakat, ahiret ve dolayısıyla öldükten sonra hesap verileceği gerçeği hahamların pek hoşuna gitmemiştir. Bu da, bu bölümleri Tevrat'tan çıkarmalarına neden olmuştur.

Yahudilerin Tevrat'tan ahiret inancını çıkarmaları, dünya hayatına olan bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Kur'an da bu konu şöyle anlatılıyor:
"Andolsun, sen onları (Yahudileri) insanlardan (hatta) müşrik olanlardan ziyade hayata düşkün bulacaksın. Onlardan her biri arzu eder ki (Kendisine) bin yıl ömür verilsin. Halbuki onun çok yaşatılması kendisini azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onlar ne işlerlerse, hakkıyla görücüdür." (Bakara Suresi , Ayet: 96)
DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT'TA GAYRİ AHLÂKİ GÖRÜŞLER

Hahamlar Tevrat'a, kendi sapkın görüşlerine uygun olarak, ahlâkı bozacak emir ve konuları katmayı da ihmal etmemişlerdir. Bu sapık ayetler, Tevrat'ın orjinal metinlerinden farklı olduğuna da delil oluşturmaktadırlar. Aile içi cinsel ilişkiye varan bütün sapıklıklar Tevrat'ta övgüyle anlatılır. Hahamların Tevrat'a ekledikleri Lut Peygamber ve kızları hakkındaki çirkin iftira, sapık Yahudi adetlerinden olan ensest'i (aile içi cinsel ilişkiyi) meşru göstermek için uydurulmuştur:
Bunun yanısıra, Tevrat metinlerinde pek çok müstehcen ifade vardır. Bir ilahi kitapta bulunması mümkün olmayan ifadeler bozulmuş Tevrat'ta mevcuttur.

Tevrat'ta cinsel sapıklığın övülmesi ve teşvik edilmesi,. Yahudilerin her türlü sapıklığı rahatça, dini bir ibadet olarak yapmalarını sağlamaktadır.


(Bkz. İktibaslar, Tevrat ve Cinsel Sapıklık, S.262)
TEVRAT'TAKİ TAHRİFLER NASIL YAPILMIŞTIR?

Hiç şüphesiz bu tahrifler bir kısım kimselerin; NEFSİNE ESİR olmaları ve Şeytana uymaları dolayısıyla, kendi arzularına uygun şekilde ilahi bir kitabı tahrif etmeleri suretiyle meydana gelmiştir.

Kendi nefislerine esir oldukları ve ahlâken zafiyet içinde bulundukları için, ahlaksızlıkları rahatça yapabilmek maksadıyla onlara haşa peygam­berler de yapmışlardır gibi, göstermek suretiyle aynı ahlaksızlıklarını devam ettirmek istemişlerdir. Diğer yandan beni İsrail Tevrat'tan önce kendi ananelerini, örflerini KABALA adlı bir kitapta toplamışlardı ve bu KABALA'ya sıkı sıkıya bağlı idiler. Tamamen üstün ırk saplantısına dayanak hazırlanmış olan KABBALA'daki görüşlerini TEVRAT gönderildikten sonra da muhafaza ettiler, kendileri TEVRAT'a uyacaklarına, TEVRAT'ı eski ananelerine uydurmak yoluna saptılar. Böylece çeşitli hahamların, çeşitli zamanlarda yaptıkları değişikliklerle TEVRAT'ın içerisinde yukarıda sözü edilen çelişkiler, Allah inancıyla bağdaşmayacak bir çok yanlış cümleler ve üstün ırk fikirleri TEVRAT'ı doldurduğu gibi, diğer yandan da ahlâken kabul edilmesi mümkün olmayan bir çok hususlar da TEVRAT içerisinde yer almış bulunmaktadır. Bu değişikliklerin Hahamlar tarafından nasıl yapıldığı hakkında bir fikir elde edebilmek için önce Ben-i İsrail içerisinde Hahamların nasıl bir mevkiye sahip olduklarına bir bakış yapmakta, sonradan da Ben-i İsrail'in TEVRAT'tan önce sımsıkıya bağlı olduğu KABALA hakkında kısacıkta olsa bir fikir sahibi olmakta yarar vardır.

HAHAMLAR

Tevrat'ın büyük kısmını yazanlar, Yahudilerin üzerinde tarih boyunca kontrollerini sürdürmüş olan, hahamlardır.
Yahudilerin sapkın görüş ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan hahamlar, orjinal Tevrat'ın getirdiği gerçek dini kabullenmemiş, kendi inançları doğrultusunda Tevrat'ı da değiştirmişlerdir. Meşhur Mason Hayrullah Örs, Tevrat'ı kimin yazdığı konusunda şunları söylemektedir:
"Kahinler yazısı denen kısımlarda, Yahudi şeriatı artık son ve kesin şeklini alır. Bunların bir hahamlar topluluğunun eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğun da bütün Musa kitaplarını (Tevrat'ı) yeniden elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları, hep Musa'nınmış gibi göstermişlerdir." (Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs, sh.36, 37)

Hahamlar, Tevrat'ı kendi inançları doğrultusunda bozarken, kendi statülerini de korumayı unutmamışlardır. Tevrat'ta hahamlara kayıtsız şartsız itaat edilmesine dair pek çok ayet vardır. Tevrat'ın çoğu yerinde kahin olarak geçen hahamlar şu şekilde anlatılmaktadır:
"Levi oğulları, kahinler yaklaşacaklar, Rabbin onları seçti ve her dava da, her dövüş de onların sözlerine göre olacaktır." (Tesniye Bölümü, 22/5)

"Ve her kim, Allah'ın Rabbe hizmet etmek üzere orada duran kahini veya hakimi dinlemeyerek küstahlıkla davranırsa, o adam ölecektir." (Tesniye Bölümü, 17/2)

Bu şekilde Tevrat'ı kendi inanç ve çıkarları doğrultusunda değiştiren hahamlar, tarih boyunca Yahudi toplumunu idare etmişlerdir. Bugün hâlâ İsrail Devleti'nde her iş hahamların sözüne göre yapılmaktadır.

Hahamların Tevrat üzerinde yaptıkları ekleme ve değiştirmeler, tek orijinal ilahi kitap olan Kur'an'da şu şekilde anlatılıyor:

"Artık (Ey mü'minler!) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah'ın kelâmını (Tevrat'ı) dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi)." (Bakara Suresi, Ayet: 75)

"Artık vay hâllerine, Kitab'ı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için: Bu Allah katındandır, diyenlere. Artık yazıklar olsun elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, yazıklar olsun kazandıklarına." (Bakara Suresi, 79)

Dolayısıyla Yahudilik, hahamların tutucu ve ırkçı düşünceleriyle meydana gelmiş bir ideolojidir. Fanatik hahamlar, eski dinlerdeki sapık inançları Tevrat'a ustaca yerleştirip, bu ideolojiye din süsü vermişlerdir.
KABALA

"Modern Masonluk kabalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamıyla kabalist fikirlere ve ilme dayandırılır." (Çırak Kardeşlik Kolu, no.3, sh. 13-14)

Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabala büyü ve Şeytani güçlerle bağlantı sanatıdır.
"Negatif güçlerin öğretisi" olarak tanımlanan Kabbalizm temelde Şeytan'ın dininin tüm özelliklerini içerir. Masonluk tamamen kabalist öğretiye dayalıdır:

"Gelenek" veya "Ağızdan kulağa" anlamına gelen Kabala "sır" esasına dayalıdır. Bu sırların tamamı, Jerusalem Lodge (Kudüs Locası)'nın üç Kabalisti tarafından ezberde tutulur. Kabalistlerden biri öldüğünde İsrail'in 70'ler Meclisi'nden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır.


"Kabala kitaplarının metinleri sembollerle doludur, Her devirde, bunların manasını bilen Üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine, bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler Meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir." (Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095)

"Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır."
(Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh.85)
Faal, Kara büyü ve Şeytanlarla ilişki kurma ile ilgili bilgileri kapsayan Kabala, Masonik öğretinin temelini oluşturur. Bu nedenle Kabbala'nın teorik ve pratik uygulamaları ile ilgili bilgiler 33 kademeye ayrılmıştır. Kabbala'nın vermeye çalıştığı eğitimin özü ise metafizik güçlerle irtibat kurarak Evrenin Ulu Mimarı, yani Şeytan'ın sırrının tüm manalarını içeren bilgiye ulaşmaktır.

"Kabala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür." (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh.101)

"Kabala, bilinçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür." (New Age Mason Dergisi, sayı 77, sh.31)

"Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (Kabbalah, Tradition of Hidden Knowledge, Zev Ben Shimon Halevi, sh.12)

Kabbalist eğitimle yetiştirilecek adaylar, Mason Üstad-ı Azamlar tarafından dikkatle seçilir ve aday, ancak bir kademenin bilgilerini tam anlamıyla hazmedince diğer bir kademeye geçebilir. Bu taktiğe Masonik dilde "Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi" denir.
TALMUD

Yahudi hahamlar, Tevrat'ı bozup değiştirmekle yetinmemişlerdir. Tevrat'ta bulunan bütün hükümler hahamlarca biraraya getirilmiş, detaylandırılmış ve çeşitli eklemelerle açıklanmıştır. Talmud, bu Tevrat yorumunun, ya da başka bir deyişle tefsirinin ismidir.

Tevrat üzerinde yapılan bu yorum ve açıklamalar, asırlarca nesilden nesile  aktarılmıştır.

Milattan sonra 2.yy.'da bu yorum ve açıklamaları Yahudi Haham Nasi Yuda, yazılı hale getirerek Talmud'u oluşturmuştur. Bu Talmud iki kısımdan oluşur. Asıl kısmı oluşturan Mişna ile, yorum kısmını oluşturan Gamera.
Talmud, Yahudi dininde büyük önem taşımaktadır. Okullarda Tevrat ile birlikte okutulan Talmud, bir yasa niteliğindedir. Yahudilerin kabul ettiği şu prensipten, Talmud'a ne kadar önem verdikleri belli olmaktadır:
"Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat'ın eğitimine, diğerini Mişna'nın eğitimine ve diğerini
de Gemara'nm eğitimine ayırması gerekir." (ibrani  Edebiyatı, s. 14)

Hahamlar, Tevrat'taki dünya hakimiyeti ile ilgili hükümleri Talmud'da genişletmişlerdir. Bütün özlem ve isteklerini bu kitaba sokan hahamlar, Mesih inancını da Talmud'da detaylı olarak anlatmışlardır.
Bunun yanısıra, Yahudi ırkının üstünlüğü inancı, Talmud'da çok ayrıntılı olarak işlenmiştir. Yahudilerin üstünlüğü ahiret için de geçerlidir. Talmud'a göre cehennem ateşi Ben-i İsrail günahkârları ve hahamların talebeleri üzerinde etkili olmayacaktır.

Talmud, Yahudilerin dünyanın sahibi olduğunu ilan eder. Talmud'a göre, Yahudi olmayan birisinin malı, onu ilk bulan Yahudi'nindir. Yahudiler bütün ırklardan üstündür. Diğer milletlerin tohumu hayvan tohumudur.


1900 YILLIK SIR TEVRAT TAYİP ERDOĞAN'da :
Dinler tarihini değiştirecek bilgiler içeren Tevrat için Adana'da filmleri aratmayacak bir operasyon gerçekleşti.

Türk, İngiliz ve İsrail ajanları tarihinin en önemli kapışmalarından birini yaşadılar. MOSSAD ve MI6'nın peşine düştüğü 1900 yıllık el yazması Tevrat, MİT operasyonuyla Başbakan'a ulaştırıldı.

MİT, tarihi kitabı satanlarla 40 milyona anlaşırken, buluşma yerinde pusuya yatan MOSSAD ve MI6 ajanlarını da müthiş bir manevrayla atlattı.

Bu soluk kesen macerayı Güneş gazetesinden Talat Atilla'nın yazısıyla öğreniyoruz: İşte o olayın arnıtıları...

Bu yazı ilk anda size şaşırtıcı gelebilir. Elbette yazacaklarıma ihtiyatlı yaklaşma hakkınız var ama okurken lütfen beyninizi bloke etmeyin.

Çünkü, uzun olmayan bir zamanda gerçekliğini göreceksiniz.

Tarih: 24 Aralık 2012

Yer: Adana

Türk, İngiliz ve İsrail ajanları yakın tarihlerinin en büyük kapışmalarından birisini yaşadılar.

Bu kapışmadan Türkiye galip çıktı.

Türk güvenlik güçleri, Adana'da 1900 yıllık deri üzerine el yazması 'Tevrat'ı ele geçirdi.

Adana'daki Tevrat operasyonu sonrasında Başbakan Tayyip Erdoğan öyle büyük bir ‘sır'ın sahibi oldu ki, bu sır açıklandığında, İsrail ve Yahudilerin kimyası bozulacağı gibi siyaset ve dinler tarihi de değişecek.

MOSSAD HİLTON OTELİ'NE KAÇTI
Filmlere taş çıkartan operasyon ve sonrasındaki gelişmeler şöyle yaşandı;

1900 yıllık el yazması Tevrat'ın varlığından aynı anda haberdar olan MİT, MOSSAD ve İngiliz Gizli Servisi MI6 Tevrat'ı ele geçirmek için aynı anda düğmeye bastı.

İSRAİL TEVRAT'I İMHA ETMEK İSTEDİ
Tevrat'ı özellikle İsrail istiyor, karşılığında da büyük bir servet öneriyordu.

Tevrat'ta İsrail ve Yahudileri yakından ilgilendiren çok önemli ‘sır'lar vardı.

Bu ‘sır' lardan haberi olan İsrail, deri üzerine el yazması Tevrat'ı alarak kendi aleyhlerine kullanılmasını engellemek için imha etmek istedi, ama bunu beceremedi.

İşi sağlama almak isteyen MİT, Tevrat'ı satacak kişilere 40 milyon teklif edince anlaşma sağlandı.

İNGİLİZLER KOMİSYON İÇİN DEVREYE GİRDİ
Bu pazarlığı öğrenen MOSSAD ve M16 mensupları da buluşma yerinde pusuya yattılar ama MİT elemanları onlara hareket kabiliyeti tanımadan Tevrat'ı ele geçirdi.

Operasyon sırasında MOSSAD ajanları Adana Hilton Oteli'ne kaçarken, M16 üyeleri konsolosluk aracıyla olay yerinden uzaklaşmak zorunda kaldılar. İngilizlerin, Tevrat'ı İsrail'e satmak için uğraştıkları, bu çalışmadan komisyon almayı planladıkları ileri sürüldü.

BAŞBAKAN ERDOĞAN DEVREDE…
Bu müthiş gelişmeler MİT tarafından anı anına Başbakan Erdoğan'a bildirilince, Başbakan, Tevrat'ın gizlice Ankara'ya getirilmesi talimatını verdi.

İbranice el yazması Tevrat'ı incelemeye alan Uzmanlar, 9 metre boyundaki gerçek Tevrat üzerindeki çalışmaları büyük bir güvenlik çemberi içinde sürdürdüler.

Tevrat'ı inceleyecek uzman ekibin oluşmasında da çok titiz davranıldı.

1900 yıllık Tevrat'ın incelenmesinden sonra ortaya çıkan sonuç şok ediciydi. Çünkü, 1900 yıllık Tevrat'la bugün ki Tevrat aynı değildi.

Yani, İsrail'in bugün kullandığı Tevrat'ın tahrif edilmiş Tevrat olduğu ortaya çıktı.

BULUNAN TEVRAT KUR'ANI DOĞRULUYOR
Bilindiği gibi Kur'an, Tevrat'ın kelimelerin ve anlamlarının değiştirilerek tahrifat yapıldığını yazar.

Yahudilerin Tevrat'ta yaptıkları değişiklik, Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılır:

"Yahudilerin bir kısmı, kelimeleri yerlerinden değiştirirler. Ve dillerini eğip bükerek işittik ve karşı geldik derler…"

Nisa Suresi- 46 Ayet

1900 YILLIK TEVRAT'TA DA BELGELENDİ: HZ. MUHAMMED SON PEYGAMBER

1900 yıllık tahrif edilmemiş Tevrat'ta İsrail oğullarının dini ve siyasi anlayışlarına dayanak yaptığı bazı unsurların doğru olmadığı ortaya çıktı.

Ve hepsinden daha önemlisi, tahrif edilmemiş Tevrat'ta son peygamberin Hz. Muhammed olduğu açıkça vurgulanıyor.

EN GEÇ 1 YIL İÇİNDE AÇIKLANIR
1900 Yıllık Dünya'daki tek orjinal

Deprem etkisi yapacak bu gelişmeyi, Dünya'ya anlatmak için uygun bir zamanlama muhakkak bulunacaktır. Bana göre 1 yıla kalmadan açıklanır.

Bu konuda Başbakan Erdoğan'ın dışında hiç kimsenin bir açıklama yapacağını sanmıyorum.

Çünkü, Tevrat'ın Kur'an'da söylendiği gibi tahrif edildiği, son peygamberin Hz. Muhammed olduğunun, 1900 yıllık tarihi bir belge ile ispat edilmesi, dünyada, dini olduğu kadar, siyasi, ticari ve sosyolojik tüm dengeleri de değiştirecektir.

Bu yazımın doğruluğundan hiç şüphem yok ama hükümet, bazı denge ve zamanlama unsurlarından dolayı yazımı şimdilik doğrulamayabilir.

Hatta yazımda sözü geçen bazı güç unsurlarından baskı da gelebilir ama tarihe not bırakmanın lezzetini yaşamak istedim.

Biraz sabırlı olursanız yazdıklarımın doğruluğunu göreceksiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder